Aslında bugünün sosyal çürüme yazısı bir başka başlık taşıyacaktı. Ancak son iki günde gördüğüm iki video, “gösterişli sefalet cumhuriyeti”ni öne almaya mecbur bıraktı beni.
Videoların ikisinde de birer gelin var. İlkinde düğün esnasında gelin hanım kocasına “twerk dansı” yapıyor, ikincisinde de yine bir başka gelin, düğününde dansöz kıyafetiyle kocasına raks ediyor.
Gösteri Toplumu yazarı Guy Debord’un anlamı üzerine uzun uzun düşünmemizi gerektiren kısacık bir cümlesi vardır: “Amaç hiçbir şey, gelişme her şeydir.”
Gelişme “her şey” olmak için epeyce yol yürüdü malumunuz. Her şeyden önce “bilmenin amacının sadece bilmek” olabileceğini kabul etmesi gerekti insanlığın. Ardından “bilinen her yeni şeyin bir gelişme olduğu” ön kabulü yerleşti. Ardından “bilimsel bilginin mutlak bir gelişim öngördüğü için kutsal kabul edilmesi” noktasına ilerlendi. Bu nokta öyle büyük bir “inanç alanı” yarattı ki insanlığın bilimsel bilgi ile kitle imha silahları yaratması, iklim felaketlerine yol açması, sömürgeciliği zirveye taşıması gibi sekmelerin hiçbiri “gelişme”nin kutsallığına bir zarar veremedi.
Merkantilizm ile başlayıp postmodernizme kadar ilerleyen “gelişme”nin toplumlara sosyal olarak yansıması acıklı sonuçlar doğurdu. Medya yaygınlaşmasının “gelişme” kabul edilmesi ise bugünkü toplumsal ahlakın vasatını oluşturdu ve gelinen noktada bir “toplumsal ahlak vasatı”ndan söz açmaya çabalayan herkes dinozorlarla bir tutulur hale geldi.
Davetlilerin önünde, o gece evleneceği adama dansöz kıyafetiyle raks eden kadının elbette bir “ahlaksızlık üretme” amacı yok. Zaten bu, modern dünyanın “gelişme ekseni”ne göre bir ahlaksızlık biçimi de değil. Burada bir ahlaksızlık arayan insanlara “ahlaksız” diyor hatta günümüz dünyası.
Debord’a dönecek olursak, gelin kızın zaten bir amacı da yok. Gösterişçi bir sefalet üreterek var olmaya çabaladığının da zerrece farkında değil. Dolayısıyla gelin kızı bir şeyle suçluyor değilim. Fıtratıyla, genetiğiyle, inançlarıyla bu denli oynanmış bir dünyanın içinde “serbest salınarak” yaşayıp gitmek istiyor o sadece. Zira “amaçlı yaşam” artık kimseye göre değil.
Örnek olsun. Artık Bahama Adaları’na gitmek “bir amaç olarak” kimseye yetmiyor. “Bahama Adaları’na gittiğini göstermek” dışında bir var oluş alanı bırakılmadı çünkü insana.
Seneler önce yazdığım “var oluş ekseninden deneyimleme eksenine ilerledi insan” cümlesi çoktan hükmünü kaybetti. “Deneyimlemek” de yetmez oldu; “deneyimlediği şeyi göstererek var olmak” aşamasına kadar itildi insan. Ve evet, bu bir “gelişme” değil, insanlık tarihinin gördüğü neredeyse en net gerileme.
İnsanın var olmak ve var kalmak için mecbur bırakıldığı bu gösterme biçimi sonunda insanı “gösterişli bir sefalet”in tam ortasına bıraktı. O “orta” kelimenin gerçek anlamıyla bir “çölleşme” getirdi insana.
Bugün, anne-babasının kendisini nasıl peydahladığına dair güya komik meseller anlatmanın komedi sanatı sanıldığı yere kolayca gelmedik elbette ama buradan güçlükle de olsa ayrılmak zorundayız. Çünkü insanın “mahrem ötesi mahrem” sayılması gereken hiç ama hiçbir alanı kalmadı. Hepimiz sert bir sosyal medya pornografisinin içinde debelenip duruyoruz.
Gösterecek hiçbir şeyi kalmadığında “göstereceği şeyi uydurmak” zorunda kalan aptal yeni dünyanın aptal insanının içine düştüğü cehennemse “uydurduğunu bildiği gösteriye” bizatihi kendisinin inanması oldu.
Bugün ülkemizin içine itildiği “gösterişli sefalet cumhuriyeti” olma durumu ile gerçekten mücadele edebileceğimiz hiçbir alan yok. Kalmadı.
Yanlış anlaşılmasın. Bireysel olarak bu “gösterişli sefalet cumhuriyeti”nin bir vatandaşı olmamayı seçmek, sorumluluğumuzu üzerimizden attığımız anlamına gelmiyor. Sadece başımızı kuma gömdüğümüz gerçeğiyle yüzleştiriyor bizi.
Çok yakında düğün gecesi, davetlilerin gözleri önünde “ne olacak canım, ne varmış bunda, gerdeğe de şuracıkta giriverelim” diyen gelin hanımlar çıkacak ortaya bu gidişle ve elbette bunu yaparlarken hiçbir amaçları olmayacak. Onlara hiçbir şekilde kızamayacağız da. Bunu “gelişme” saymayanlara kızmak dururken el kamerasıyla gerdeğe giren insana niçin kızalım ayrıca?