Boğaziçi Film Festivali’nin ödül töreninde olanı biteni bütün Türkiye birkaç gündür konuşuyor.
Yönetmen Özcan Alper aldığı ödülü TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya üstelik “barış istediği için içeride olan” diye ithaf edince ve oyuncu Burak Haktanır da Özcan Alper isimli bu yönetmene “TSK’ya iftira atıyor o kadın” diye tepki gösterince, daha da üstelik bu olanlardan sonra sahneye çıkan ve olaya “Fransız kalmayı” bile başaramayan bir zanaatkar kızımız “ama bu dil çok eril, ne dediğinizi anlamıyorum” falan diye zırvalayınca mis gibi bir gündemimiz oldu.
Öncelikle “bu böyledir” diyebileceğim bir şey söyleyeyim: Türkiye’de oyuncu, yönetmen bilmem ne takımı özel olarak “barış istiyoruz” diyorsa orada doğrudan bir “terör örgütleri adam öldürmeye devam etsin, biz de onlara destek vermeye devam edebilelim” çağrısı vardır. Bu konuda fikrim hiç değişmeyecek. Özcan Alper, Şebnem Korur Fincancı’nın “barış istediği için” tutuklanmadığını, Türkiye’yi PKK’ya karşı kimyasal silah kullanmakla suçladığını, bu suçlamanın bütünüyle PKK iltisakı ile yapıldığını tabiri caizse “domuz gibi” biliyor. Ancak Alper’in de bu iltisaktan beri olduğunu gösterir en küçük bir delil olmadığı için elimizde, buna pekala “örgüt içi dayanışma” gözüyle bakmamız gerekiyor.
İşin burası böyle. Diğer yanı ise azıcık karışık. Bu yaşanan olaylardan sonra Boğaziçi Film Festivali adına bir açıklama yayınlandı. Açıklama, yanılmıyorsam Özcan Alper’e “ödül gecesi bu yaptığın hiç hoş olmadı taam mı?” demeye çabalıyor. “Yanılmıyorsam” diyorum, çünkü şişin yanmadığı, kebabınsa kesinlikle hasar almadığı rezalet bir metinle karşı karşıya bırakmış bizi düzenleme komitesi. Her zamanki gibi “fazladan temsil alanı bulmuş azgınlardan hörül hörül korkan ama devletin festivale sağladığı imkanlardan da mahrum kalmamaya çabalayan” bir siniklik, hatta bir zavallılık söz konusu.
Bu beklendik bir şey.
Başka bir “beklendik” şeyden söz edeyim şimdi size. Festivalin uzun sponsor listesinden. Öncelikle festivalin “destekleriyle” sponsorluğunu Turizm Bakanlığı üstlenmiş. Yani, festivale asıl parasını Turizm Bakanlığı aktarmış. Festivalin kurumsal iş ortağı TRT. Ana sponsorlar arasında ise Sinema Genel Müdürlüğü, Vakıfbank, THY ve Beyoğlu Belediyesi var. Global iletişim ortağı da Anadolu Ajansı.
Şimdi işin bam teline gelelim. Festivalde Özcan Alper, Türkiye’yi kimyasal silah kullanmakla suçlamış, aslan gibi bir oyuncu kardeşimiz herife ağzının payını vermiş, bir zanaatkar şaşkın şaşkın “eril meril” demiş, festival komitesi yarım yamalak da olsa “olmadı yalnız bu iş” açıklaması yapmış, bütün Türkiye bu meseleye kilitlenmiş, Burak Haktanır bir gecede “alternatif bir yıldız” olarak parlayıp hak ettiği şekilde halkın kahramanı olmuş falan. Peki bu esnada aha bu festivalin parasını veren ve isimlerini saydığımız kurumlar ve onların temsilcileri ne yapmış dersiniz?
Üşenmedim, tek tek kontrol ettim. Niçin üşeneyim ayrıca, işim bu. Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un, TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı’nın, Erkin Yılmaz’ın adreslerini bulamadığım için Sinema Genel Müdürlüğü’nün, Vakıfbank CEO’su Abdi Serdar Üstünsalih’in adreslerini bulamadığım için Vakıfbank’ın, THY CEO’su Bilal Ekşi’nin, Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız’ın ve Anadolu Ajansı Genel Müdürü Serdar Karagöz’ün sosyal medya hesaplarına tek tek baktım.
Bir umutla, hatta net bir beklentiyle “sponsorları oldukları festivalde yaşananlar hakkında bir söz almışlardır” dedim kendi kendime. Yanlış anlaşılmasın. Sponsorluklarını geri çekmelerini, esip gürlemelerini, aleme nizam vermelerini falan değil; şunu söylemelerini bekledim hiç olmazsa: “Kurumumuzun sponsoru olduğu film festivalinde yaşananları tasvip etmemiz mümkün değildir, üzgünüz. Gelecekte benzer olayların yaşanması durumunda sponsorluk kararımızı gözden geçireceğiz.”
Yine yanlış anlaşılmasın. Şahsen tanıdığım ve arkadaşlığından büyük memnuniyet duyduğum Serdar Karagöz’ü, çok çalışkan bulduğum Haydar Ali Yıldız başkanı, gayretlerine şahitlik ettiğim Erkin Yılmaz’ı ve diğer isimleri (evet, Turizm Bakanı'nı bile) zor durumda bırakmak değil niyetim. Sadece “pasif, edilgen ve gereksiz sinik” bir duruma işaret ediyor ve bu durumu asla ama asla anlamıyorum. Ruhum kabullenemiyor böyle bir şeyi. Yönetmen herifin bir iftiracıya, PKK ile iltisaklı olduğunu hiç gizlemeyen bir memleket düşmanına destek verirkenki rahatlığından yahut Burak Haktanır’ın cesaretinden falan istemiyorum üstelik. Sadece “devlet olarak parasını verdiğimiz festival”de yaşananlar hakkında iki kelam edilmesini, bir “meselenin farkındayız ve mesele böyle devam ederse biz yokuz” mesajının verilmesini bekliyorum. Çok mu yüksek bir beklenti bu?
“Alın, film festivalinizi başınıza çalın, biz yokuz” tabii ki daha iyi bir tepki olurdu ama inanın o kadarı değil beklediğim. Kimin yanında ve hangi sebeple durulduğunu belli edecek “yumuşacık” bir tepkiyi de çok görmeyin ama bize, olmaz mı?
Sevdiğim insanların, dostlarımın, hatta Turizm Bakanı'nın herkese nizam veren ultra güçlü danışmanının bile kırılmasını istemeksizin söylüyorum. Şimdi değilse ne zaman, burada değilse nerede işe yarayacak gücünüz, yönettiğiniz para, sahip olduğunuz imkanlar?
“Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey” fazına geçeceksek haber verin bize, boşuna yormayalım kendimizi. “Aman başımıza iş almayalım durduk yerde” fazına geçilecekse bilgimiz dahilinde olsun bu da.
LGBT’tisiyle, PKK’lısıyla, DHKP-C’lisiyle, eril meril zırvalayan şaşkın zanaatkarlarla falan kucaklaşacaksak boşuna üzmeyelim canımızı, boşuna kendimizi bir mücadelenin tam ortasında saymayalım.
Kusuruma bakmayın e mi?
Unutmadan: O şaşkın kıza da söyleyin, PKK’nın masum kanı dökmesini “eril dil” olarak şey edip de zihinciğini yormasın boşa.