“Özgürlükler ve sınırsız olasılıklar çağındayız. İstediğin kişi olarak kendin olabileceğin bir çağın kapısındayız.”
Dizinin birinde duyduğu bu cümle şakaklarında zonkluyordu günlerdir. İstediğin kişi olarak kendin olabilmek… Defterine yazdı bunu. Hande Hoca'sına sormak istiyordu bu cümleyi.
O akşam “istediğim kişi olarak kendim olabilmenin yolları” araması yaptı Google’da. Özgüvenli ve sosyal bir insan olmanın yolları videosunu izledi önce. Video yapanın “aslında hani”, “falan yani” bağlaçlarıyla doldurduğu o uzun konuşmadan özgüven öğrenebileceğine dair bir inanç geliştirdi. “Hiç kimsenin fikri sizi ilgilendirmez” cümlesinde bu inancı pekişti.
Ardından “Güçlü bir kişiliğe sahip olmanın 10 eşsiz yolu” yazısını okudu. “Ortama ve duruma göre giyinin, resmi partiye giderken tek parça elbise veya parlak bir üst veya blazer giyinmeyi deneyin. Zarif takılarla. Makyaj ipuçlarını da öğrenin. Aynı şekilde günlük resmi kıyafetlerinizi ve aile işlevleri kıyafetlerinizi ayırt edin. Spor kıyafetleri, uyku kıyafetleri ve alışveriş kıyafetlerini ayrı ayrı alabilirsiniz, bu her seferinde kendinden emin ve taze görünmenizi ve hissetmenizi sağlayacaktır” cümleleri çok ilgisini çekti.
Hiçbir resmi partiye gitmediğini hatırladı. Arkadaşlar arasında pasta, kısır ve sarma ile düzenledikleri doğum günleri pek de resmi sayılmazdı. “Aile işlevleri kıyafetlerinizi ayırt edin” cümlesindeki “aile işlevi” meselesini çok anlamadı. Belki de ders çalışmayı bitirdikten sonra bulaşık yıkarken üstünü değiştirmesi gerekiyordu. Bulaşıkları yıkamak bir “aile işlevi” sayılırdı herhalde.
“Spor kıyafetlerimi, uyku kıyafetlerimi ve alışveriş kıyafetlerimi ayrı ayrı almam lazım” diye düşündü. Babasıyla bunu açıkça konuşmaya karar verdi. Çünkü az önce izlediği videodan özgüven kazanmıştı. Salona, öfkeyle tartışma programı izleyen babasının yanına gitti. Babası kocaman sarıldı ona. Özgüveni tavan yaptı bu sarılmayla. “Benim spor, uyku ve alışveriş kıyafetlerine ihtiyacım var” dedi babasına. Babası gülümsedi.
Zor bir şey olmadığını düşündü istediği kişi olarak kendisi olmanın. Aile işlevi meselesini çok da kafaya takmadı bu yüzden.
“Güç sahibi olmanın 48 kuralı” listesinde okuduğu şu cümleye epey takıldı ama: “Arkadaşlarınıza fazla güvenmeyin ve düşmanınızı kullanmayı öğrenin.”
“Arkadaşlarına fazla güvenme” önerisini yok sayarak da istediği kişi olarak kendisi olabileceğine karar verdi epeyce düşünüp. Listenin “ne pahasına olursa olsun dikkat çekici olun” tavsiyesine ise saçlarının yarısını mora diğer yarısını yeşile boyayarak uymaya karar verdi.
Uykusu geliyordu yavaş yavaş. Yine de, aramasının en ilginç sonucu olduğunu düşündüğü “Önceden sadece olabildiğim kişiydim, şimdi ise olmak istediğim kişi oldum” başlıklı yazıyı okudu. Yazının “muhteşem” olduğunu düşündü. Özellikle şu cümleler onu çok etkiledi: “Hatalarınızı rafa kaldırın, size zarar veren şeyin hayatınızdaki önemini en aza indirin… Kısacası kendinizle ilgili sorgulamaları kendiniz yapmalısınız. Arzuları yaşamak, onları hayatta kullanmak her canlının kaderidir.”
Bu cümleyi de defterine yazdı.
Hande Hoca, deftere yazılı cümleleri dikkatle okudu. Zekâsı pırıl pırıl, sorumluluk duygusu çok yüksek, dersleri çok iyi, arkadaşlarıyla arası da hiç fena olmayan sevgili öğrencisi Işıl’a ne diyeceğini düşünmeden önce ipin ucunun nerede kaçtığına takıldı zihni. Doğrudan “heva ve heveslerinize uyarsanız 10 numara bir insan olursunuz” diyorlardı işte çocuklarımıza. “Hiçbir değer yargısını önemsemeyin”, “hiçbir eleştiriyi dikkate almayın”, “arzularınızı yaşayın” ve daha nicesi.
“Sen ne diyorsun peki Işıl tüm bunlara?” diye sordu sevgili öğrencisine. Işıl “yani” diye başladı, “hani insanın istediği kişi olabilmesi güzel bir şey bence…”
“Hayatın bir maskeli balo, insanların da tiyatro oyuncuları olmadığını anlatmanın keşke bir yolu olsaydı sana” dedi Hande Hoca, “keşke ‘kim olduğumuzun değil, ne yaptığımızın, nasıl yaşadığımızın, hangi ilkeleri tercih ettiğimizin bir önemi var’ dediğimde bunu saçma bulmayacağın bir dünyada yaşıyor olsaydık. Keşke Cahit Zarifoğlu haklı olmasaydı.”
“Nasıl yani?” diye sordu Işıl. Şiirin o kısmını okudu Hande Hoca: “Kalbim kalkıp indi gemilerden / Çok tarandım başka saçlar tarandım sokaklarda / Kapris kamburu çıkardı yıllar / Ve bir tek çıban çıkaran yoktu sancılarla”