Kılıçdaroğlu son derece ilginç bir siyasetçi…
Gördüğüm hemen her araştırmada da, toplumdan aldığım hemen her geri dönüşte de 7’li masanın Kılıçdaroğlu için toplayabildiği oy, o da en iyimser tahminlerle, yüzde 45 civarı. Zaten matematik de bunu icbar ediyor. Bunu ben biliyor ve görüyorsam sanıyorum Kılıçdaroğlu da biliyor ve görüyordur.
Kılıçdaroğlu başkan olmak, seçimi kazanmak istiyorsa yapması gerekeni de biliyordur zannediyorum. Son derece yanlış bir toplam isimlendirme olan “muhafazakâr”lardan oy almadan başkan seçilemeyeceğini hesap ediyordur.
Şöyle bir şey oldu tabii. Küçük enişte performansıyla Ahmet Davutoğlu, “ben varken ekonomi uçuyordu taam mı?” performansıyla Ali Babacan, Kılıçdaroğlu’nu aday ilan ederken bir deve kesmediği kalan Temel Karamollaoğlu ve kim olduğunu kimsenin bilmediği Gültekin Uysal, Kılıçdaroğlu’na beklediği “muhafazakâr oy desteği”ni sağlamadı. Bugün görülen şudur ki bu dört partinin toplam oyu, muhalefeti de nereden yapacağını bilen, desteği de nereden vereceğini bilen Fatih Erbakan’ın Yeniden Refah’ı kadar etmiyor. Ali’si, Ahmet’i, Temel’i, Gültekin’i bir türlü muhafazakâr oyları bölemediler, Kılıçdaroğlu’na istediğini veremediler ama dördü de günün sonunda Kemal Bey’den istediklerini çatır çatır aldılar.
Üzerine bir de masaya hop oturup hop kalkarak, “bizim olduğumuz masada HDP olamaz” diyerek, Meclis zeminine kurşun atarak kendisini bitiren, partisini eriten Akşener eklenince işler Kılıçdaroğlu açısından iyice zora girdi. Geçen yıl bu zamanlar “memleketin en çok oy alan üçüncü partisi” olarak görünen İYİ Parti’nin hâlihazırda bir baraj sorunuyla boğuştuğu çok açık. Akşener ile Yavaş’ın mitinglerinde de ayan beyan görünüyor manzara.
Sanki bütün bunlar kendisini hedefinden yeteri kadar uzaklaştırmıyormuş gibi bu berbat performansına bir de Ayasofya’nın üzerinde tepinmeyi ekledi Kılıçdaroğlu.
Kemal Tahir gibi söyleyelim: “Bu akıllar nasıl bir akıllar yahu? Yapman gereken işi yapmayınca hiç olmaz.”
Ne yazdı Kılıçdaroğlu, birlikte okuyalım: “Bakalım Ayasofya Camii propagandası ne zaman başlayacak? Bunlar için her şey reklam. Hiçbir kutsalları yok, müşterekler yok, sadece propaganda. Ortak değerlerimizi ne hale getirdiler? Temiz alın çalmayanın, çırpmayanın, harama el sürmeyenin, halkını aç bırakmayanındır. Nokta!”
Hayatımda bundan daha berbat iletişim hatası çok az gördüm. Niyetinden bağımsız olarak değerlendirdiğimizde bu satırlar doğrudan doğruya “Ayasofya’nın cami haline getirilmesine karşı çıkan bir başkan adayı portresi” koyuyor ortaya. Ve bu başkan adayı, kendisine destek veren muhafazakâr partiler de dâhil olmak üzere memleketin tüm dindar ve muhafazakâr çevrelerinin bir kısmının oyunu almak zorunda ki hedefine ulaşıp başkan olabilsin. “Ört ki ölek” dedikleri.
Şurası net. Senelerce Tayyip Erdoğan’a “Ayasofya’yı cami olarak açamazsın” dediler mi siyasi rakipleri? Dediler. Tayyip Bey, siyasi rakiplerinin gözlerinin içine baka baka Ayasofya’yı cami olarak açıp rakiplerine “siyasi gol”ünü attı mı? Attı. O zaman pozisyon o kadar temiz ki. Oyna, devam.
Ne yani? Bir siyasetçi kendisine “yapamazsın, gücün yetmez” denilen bir işi yapınca bunun siyasi çıktısını devşirmeyecekse niye “siyasetçi” diye dolaşsın ki ortalıkta?
Dahası, Kılıçdaroğlu’nun “Ayasofya Camii propagandası” dediği şey dindarların ve muhafazakârların 80 yıl boyunca hayalini kurdukları bir çeşit “kızılelma” idi. Hem o kızılelma hakkında ileri geri konuşup hem de dindarların, muhafazakârların oyunu talep etmek nasıl bir akıl tutulmasıdır, bilemedim. Bunun bir üst segmenti “ben başkan olursam Ayasofya’yı tekrar müze yapacağım ama dindarların da muhafazakârların da oylarına talibim” diyerek kendini iyice deli gibi yapmaktır.
Tabii ki Ali Babacan’a oy verecek on beş yirmi bin kişinin bir kısmı da, küçük eniştenin halası da, Gültekin Uysal’ın kayınçosu da, Temel beyin eltisinin görümcesi de bu profile oy vermek istemeyecektir. Hem bu berbat iletişimi yapıp hem de “ne olur ne olmaz” diyerek “Yüksek Seçim Kurulu’na güvenmiyorum” demek de, nasıl derler, biraz şey.
Benden size bir yandaş tavsiyesi Kemal Bey: Seçim öncesi YSK’yı hedef almak yerine önce bir toplumu ikna etmeye uğraşmalısınız ama bunu yaparken Ayasofya meselesinden olabildiğince uzak durmanızda fayda var. Belli ki aklınız ermiyor o meseleye. Uzak durun hiç olmazsa. Ayasofya’nın üzerinde tepinmek seccadeye basmaya benzemez zira.