Devlet Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Türkiye’nin 100 günlük hükumet programını yeni kabinesi eşliğinde milleti ile paylaştı.
Söylediği her söz adeta müjde niteliğindeydi ve geleceğe dair ümidimizi ve beklentilerimizi yükseltti.
Sayın Başkan’ın hemen her bakanlık hakkında yaptığı açıklamalarda 2002 yılı öncesine dair bilgiler sunması, ülkemizin gerçek manada çığır atladığını bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.
Öyle ki, 2002 ve hatta 2007 öncesine kadar hayal bile edemediğimiz adımların Sayın Başkanımızın yaptığı açıklamalar doğrultusunda, bu gün adeta sıradanlaşmış hale geldiğini de gururla izlemiş olduk.
İçişleri ve Adalet Bakanlıklarının bütünleşmiş hale gelmesi, sağlık hizmetleri kapsamının daha da genişletilmesi, Gençlik Spor ve Milli Eğitim Bakanlıklarına sunulan desteklerin genişletilmesi, milli savunma alanında yapılacak yatırımlar ve yeraltı kaynaklarımıza sahip çıkılacağına dair vurguların yanı sıra sosyal yardımlardan geri adım atılamayacağına dair verilen müjdeler tüm kesimler tarafından memnuniyetle karşılandı.
Tüm müjdeler içerisinde öyle biri vardı ki, tek başına o bile ülke olarak geldiğimiz yeri en net şekilde gözler önüne seriyordu.
‘Yerli ve milli eğitim uçağı HÜRKUŞ Hava Kuvvetleri Komutanlığının envanterine alınacak. Milli insansız uçak ANKA'dan 4, SİHA'lardan da 6 adet daha ordunun kullanımına sunulacak.’
Bugün ABD ve Fransa ile birlikte proje ortağı ve doğal satınalma hakkına sahip olduğumuz F35 savaş uçağına dair engelleme tartışmalarını göz önünde bulundurmamız yanı sıra, daha düne kadar milyarlarca dolar ödeme yapmamıza rağmen İsrail ve ABD’den alamadığımız insansız hava aracı HERON’ları hatırlar isek, yerli ve milli savunma yatırımlarının ne anlama geldiğini daha net bir şekilde idrak etmiş oluruz.
Bu gurur başta Sayın Erdoğan olmak üzere, tüm milletimizindir.
Konuşma içerisinde merakla beklenen bir diğer konu ise, uluslararası alanda vermiş olduğumuz ekonomik savaş mücadelesine ilişkindi.
Ülke ekonomisine dair yayılmaya çalışılan korku senaryosunun bir yalandan ibaret olduğunu özellikle vurgulayan Sayın Başkan, aynı zamanda bizlerden yastık altı yatırımlarının ekonomiye kazandırılması yönünde destek de istedi.
Buradan Sayın Erdoğan'ın çağrısını yineliyor ve tüm milletimizi dövizlerini ve altınlarını finans kuruluşları aracılığı ile ekonomiye kazandırarak verilen ekonomi savaşında ülkemize destek olmaya davet ediyorum. Zira ülke ekonomisinin çöktüğü yerde elimizdekilerin hiç bir anlamı olmayacaktır!...
Tüm bunların yanı sıra ‘Ortak Bütçe’ adımından da bahseden Sayın Başkan, kamuda gerçekleştirilmesi hedeflenen tasarrufa dikkat çekti.
İşte tam burada yerel ve bölgesel yatırımlara dair fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Zira yerel anlamda yaşanan israf ve kayıplar birleşince çok ciddi rakamlarla karşı karşıya kaldığımız gözlemlenmekte.
Sayın Başkan Erdoğan’ın ‘Ekonomik bir savaş içerisindeyiz’ ve ‘Kamuda tasarruf planlarını hayata geçireceğiz’ cümlelerinin ardında, yerel ve bölgesel anlamda şimdiye kadar yaşanan israf ve kayıp politikaları hakkında birkaç hatırlatma yapmak isterim.
Kamunun çeşitli kurumları yanı sıra yerel yönetimlerde yaşanan israf, maalesef hepimizin gözleri önünde gerçekleşmekte.
Öyle ki anlamsız yatırım, faaliyet ve etkinliklere yapılan yüzbinler ve hatta milyonlarca lira hem devletimizi zarara ve hem de yerel yönetim hizmetlerini sekteye uğratmakta.
Burada ‘Yeni Türkiye’ kabinesini, özellikle 2002 öncesinde yoğun bir şekilde yaşanan ve bu günlerde yeniden hortlamaya yüz tutmuş ‘İsraf’ ve ‘Haksız Kazanç’ hastalıkları alanında mutlak surette dikkatli olmaya ve gerekli tedbirleri biran önce almaya davet ediyorum.
Öncelikle Kamu’dan başlayalım.
Kamusal alanda Bölge ve İl Müdürlükleri yanı sıra Valilikler eli ile yapılan ihalelerde gözden kaçan, esasen çok önemli olduğunu düşündüğüm sadece bir konuyu ele alacağım. Ve bunu bir örnekle de somutlaştırmaya çalışacağım.
Kamu İhalelerinde değerlendirmede tutulan, ‘Sınır Değer’ ucubesi.
İlk uygulamaya başlandığında belki de devletimiz için kazanım sağlanmış, ancak şimdilerde doğrudan zarara uğratılmasına sebep olacak bir fırsat haline dönüşmüş durumda.
Öyle ki bu ‘Sınır Değer’ teklif politikası üzerinden organize hale gelen bazı firmalar, adeta örgütleşerek ihale sınır değerini yükseltecek teklifler oluşturuyor ve bu teklifler üzerinden gerçek kırım oranlarının çok üstünde ihale alabiliyorlar.
Örnekle; 100 Milyon TL’lik bir yapım ihalesinde yüklenici kârı ve makine parkuru göz önünde bulundurarak verilecek 75 milyon teklifle bile yeterli düzeyde kâr edilebilecek ihaleler, kurulan ve doğrudan ispat edilemeyen ‘Sınır Değer’ oyunu yüzünden 85 Milyon TL teklif veren firmaya bile kalabiliyor. Bu şekilde Kamu 10 Milyon TL’ye varan rakamlarda zarar edebiliyor.
Öte yandan buna yapılacak itirazlar yine ‘Sınır Değer’ kuralına takıldığı için maalesef bir arpa boyu yol alınamıyor.
Bu anlamda özellikle KİK tarafından ‘Sınır Değer’ uygulamasının mutlak surette yeniden gözden geçirilerek, dengeleyici değişikliklerin yapılması gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.
Bu konuya dair yaşanan gerçek bir olayı ise, bana ulaşmak isteyen tüm yetkililerle paylaşabilirim. Hatta Kamu'yu bu zarardan kurtarabilmek için de henüz geç kalmış sayılmayız.
Peki, kamu da bunlar olur iken yerel yönetimler ne durumda?
Gerçek denetimden uzak ve başına buyruk uygulamalarla karşı karşıya kalına biliniyor.
Hiçbir karşılığı olmayan projeler, gereğinden fazla değerler üzerine çıkılan alımlar, gerçek bir pazar araştırması yapılmadan oluşturulan yaklaşık maliyetler, ısmarlama işler ve denetimsiz kabuller.
Maalesef yerel yönetimlerde hangi siyasi partiye ait olursa olsun karşılaşıla bilinen tablolar bundan ibaret.
Burada ise sorumluluk İç İçişleri ve Maliye Bakanlıklarımıza düşmekte.
Kamuda tasarruf tedbirlerini önemsiyor ve gerçekten elle tutulur sonuçlar almak istiyorsanız; mutlak surette Sayıştay denetimlerine azami önem vermeli ve yerel yönetim harcama tutarlarını kıyaslama ile sorgulamalısınız.
Yine bir örnek vermek gerekirse;
Mesela, ‘Erzurum’da her hangi bir belediyenin ihale ve doğrudan temin yoluyla veya doğrudan satın aldığı ‘Bilbord Baskı’ faturalarını, önce il çapında ve ardından ülke çapında hizmet veren diğer Belediyeler ile kıyaslamalısınız. Bu şekilde Erzurum’da veya Türkiye’nin herhangi başka bir şehrinde temel maliyeti aynı olan bir ürünün gerçek değeri ile karşılaşmış ve raporlarınızı bunun üzerine ve gerçekçi olarak yazmış olacaksınız.
Yani X belediyesinin 25 TL ile alımını yaptığı baskı işini Y belediyesi 70 TL den yaptırmış ise, gerekli yaptırım ve ceza mutlak surette uygulanmalı ve olaya dâhil edilen firma için de gerekli işlemler yapılmalı!
Yine, Türkiye’nin herhangi bir şehrinde veya ilçesinde bulunan diğer belediyelerin ihale, teklif veya doğrudan satın aldığı;
Ulaşımdan reklama, gıdadan basın yayın hizmetlerine, kaldırım taşından asfalt veya bitüme varıncaya kadar tüm ürün ve hizmetlerin, hem bölgesel ve hem de ülke çapında ortalama değerine ulaşılmış ve bu şekilde basitçe gereksiz kayıp ve kaçakların da önüne geçmiş olacaksınız.
Böylece hiç kimse ahbap-çavuş ilişkisi içerisinde, ‘Al şu üç teklifi, ayarla da getir gardaş’ diyemeyecek, hatta ve hatta kendisi ile birlikte getirdiği 3 adet kaşe ile kendisine sunulan evrakları kaşeleyip herhangi bir işi alamamış olacak.
Daha önemli bir şeyi de hatırlatmadan geçmek istemiyorum.
Sayın Başkanımızın kamu bütçesi içerisinde değerlendirmeye alacağı ‘Ortak Bütçe’ uygulamasının, mikro anlamda şehirler bazında uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Böylece aynı il içerisindeki tüm yerel yöneticiler içerisinde de tam bir oto kontrol sağlanmış olacaktır.
Şehrimiz özeline gelince,
Maalesef anlamsız ve gereksiz projeler yanı sıra, israf niteliğinde olan etkinliklere imza atıldığını da şahit oluyoruz.
İnsanların yürümediği yerlere yapılan kaldırımlar, bisikletin geçmediği yere yapılan ve ardından sökülen bisiklet yolu, yapıldıktan kısa bir süre sonra çöken yollar, toplumun tamamına ait paraların bir bölgeyi veya bir ilçeyi güzelleştirmek adına bir kesimin yapılarına harcanması, hava soğukluğu hesaba katılmadığı için kışın çalıştırılamayan liftler ile dolu otopark, yoğun bir şekilde girişilen reklam çalışmaları gibi kontrolsüz ve israf niteliğinde olan uygulamalar ile karşılaşmaktayız.
Ülke olarak böylesi kritik bir süreçten geçerken ve yeni sistemin tam olarak uygulanabilmesi için ciddi mücadeleler verilirken, en azından şehir özelinde bizler de daha dikkatli olmalı ve kamuyu zarara uğratacak her adımdan kaçınmalı, yetki makamında isek bunlara asla müsaade etmemeliyiz!
Görevlendirilmelerde liyakat esas alınmalı, var ise toplumsal anlamda tepki almış veya memnuniyetsizlikleri tüm halka sirayet etmiş isimler ile yollar ayırılmalıdır!
Hatta daha önemlisi, kamu zararı söz konusu veya şüphesi olan konular var ise gerekli soruşturmalar için de adımlar atılmalıdır!
Burada ise görev öncelikle Sayın Başkanımız Erdoğan’ın Erzurum’daki temsilcisi sıfatına haiz AK Parti Erzurum İl Başkanına, Erzurum Milletvekillerinin tamamına, başta Erzurum Büyükşehir Belediyesi olmak üzere tüm İlçe Belediye Başkanlarına ve diğer siyasi temsilcilere düşmektedir.
‘Yeni Türkiye’ yolunda önümüze çıkacak engelleri aşabilme ve lider ülke olabilmenin en önemli şartı tam bağımsız ve güçlü bir ekonomiye sahip olmamızdır. Bunun en önemli yolu ise tasarruf ve doğru yatırımlardır.
Bu tasarruf ve yatırımları da yine bireysel anlamda hanemizden başlatmak üzere, mahallemiz, ilçemiz, ilimiz ve ülkemiz çapında bulunduğumuz görev, makam ve mevkiler elverdiği müddetçe gerçekleştirmeli ve bu mücadeleye destek vermeliyiz...
Şunu unutmayalım ki;
İsraf eden, İflas eder….