Mahkeme “Ergenekon diye bir örgüt yoktur” dedi ve deliller ikmal edilemediği için davayı “beraat”la sonuçlandırdı.
İyi etti de...
Mevzu kapandı mı?
Dönemin “Kara Kuvvetleri Komutanı” (sonradan Genelkurmay Başkanı olmuştur)Orgeneral İlker Başbuğ’un “özel faaliyetleri”ni ve AK Parti’ye açılan kapatma davasını nereye koyacağız?
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki gizli görüşmeyi nereye koyacağız?
Gizli görüşmede İlker Başbuğ’a eşlik eden Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ü nereye koyacağız. (İddiaya göre, “AK Parti kapatılmalıdır” konulu bir görüşmeydi bu.)
İlker Başbuğ’dan başlayalım:
Ergenekon davası “beraat”la sonuçlandığı için kendisi de beraat etmiş sayılıyor.
Peki, gönüllerde beraat etti mi?
Orası tartışmalı işte...
Bir ara, AK Parti hakkındaki kapatma davasına delil üreten künyesiz internet sitelerinden sorumlu tutuluyordu.
Galiba yargılandı, beraat etti...
Mekanizma şöyle işliyordu: Sonradan askeri kaynaklar tarafından organize edildiği ortaya çıkan “künyesiz” internet siteleri, “Lisede namaz”, “Topraklarımız İsrail’e satılıyor, “Erdoğan bir kez daha laikliğe verdi veriştirdi” türünden haberler yapıyor, bu haberler Yalçın Bayer gibi zehir hafiyeler tarafından Hürriyet gazetesine “alıntılanıyor”, oradan da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianamesine giriyordu.
Bazen de tersi oluyordu.
Haberi Hürriyet gazetesi yapıyor, künyesiz internet siteleri alıntılıyor, Abdurrahman Yalçınkaya da hemen üzerine atlıyordu.
Mekanizmanın bir ayağını oluşturan internet sitelerinden sorumlu tutulan kişi, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’du.
Başbuğ, konuşmalarının arasına “Habermas” gibi isimleri sıkıştıran ilginç bir askerdi. Entelektüel bir tarafı vardı.
Hem entelektüel meselelerle, hem de “yargı meseleleriyle” ilgiliydi.
Osman Paksüt isimli bir “partner” edinmişti. Onunla gizli kapaklı görüşmeler yapıyordu. Daha doğrusu, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ü ayağına çağırıp ona “AK Parti’yi kapatın” türünden talimatlar veriyordu.
Devamını, “Cumhuriyet Apartmanı” isimli naçiz çalışmamdan okuyalım:
İddianame (AK Parti hakkındaki iddianame) açıklanmadan 10 gün kadar önce Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ arasında gizli bir görüşme gerçekleşti.
Bu ikili niçin görüştüler? Ne konuştular?
Sır...
İlker Başbuğ mühim bir şahsiyetti.
Birkaç ay sonra Genelkurmay Başkanlığı’na atanacaktı.
Sır (!) olarak kalan bu görüşmeyi, artık “sır” olmaktan çıkan ikinci görüşme izledi:
13 Haziran 2008 gecesi...
Bir otomobil Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhından içeri girdi. Görevliler yol açtılar. Otomobilden inen kişi tanıdıktı ama ihtiyatlı hareketlerinden gizlenmeye çalıştığı anlaşılıyordu.
Daha önce de aynı karargâha ziyarette bulunmuş Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, refakatçiler eşliğinde ana binaya yürüdü, yukarı alındı.
İlginç bir ayrıntı:
Karargâhın ışıkları karartılmıştı.
Dışarıdan bakıldığında, “hayat emaresi” görülmüyordu.
Karanlıktan gelen ziyaretçi, karanlık binada kendisini bekleyen kişinin makam odasına alındı.
Bekleyen kişi de tanıdıktı: Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ.
İkilinin ne görüştükleri merak konusuydu elbette...
Biri, AK Parti hakkındaki kapatma davasında karar verecek yüksek mahkemenin Başkanvekiliydi... Diğeri, kapatma davasında iddia teşkil eden haberlerin “üretim merkezi” olarak bilinen künyesiz internet sitelerinin kurucusu olmakla suçlanıyordu.
Ne görüştüklerini tahmin etmeye gerek var mı?
HAMİŞ
Bir- İlker Başbuğ FETÖ’cüler tarafından tutuklandığında, ilk ciddi tepki dönemin Başbakanı Erdoğan’dan gelmişti... Başbuğ, kapatma davasına duhul etmiş, AK Parti’nin kapatılması için gayret göstermişti ama kendisine sahip çıkan “hasım” bellediği Erdoğan olmuştu. İlginçtir, aynı İlker Başbuğ, 15 Temmuz darbe girişimi bastırıldıktan sonra, utanmadan, “Sivil vesayet kuruluyor” diye ortalıkta dolaşmaya başladı. Hüsamettin Özkan olsaydı, “nankör kedi” derdi.
İki- Ergenekon diye bir örgüt yok... İkna olduk... Peki, AK Parti’yi kapatmak için varlarını yoklarını ortaya koyan İlker Başbuğ’la Osman Paksüt’ün yatacak yeri var mı? Ne yani, örgüt yok diye ellerini yıkayıp çıkacaklar mı?