Buyurmuş ki Hasan Cemal: Hiç aklınızdan çıkarmayın, yarınlara savaş naraları değil barış türküleri kalır! (...) Bizler, yaşasın ölüm diye bağırmayı reddettiğimiz için tarih önünde suçlu olmayacağız! Sabahın ilk kahvesini Meis adasını, Paşa Dedem’in memleketini uzaktan seyrederken içiyorum. Güzel geliyor.”
Demek istiyor ki Hasan Cemal, Türkiye sağa sola operasyon yapıp durmasın.
Peki, PKK?
PKK operasyonlarına devam etsin mi?
Etsin.
Hatırlarsanız, bir ara “dağlarda” dolaşıyordu, etrafına topladığı terör örgütü liderlerine şöyle akıllar veriyordu: “Silah bırakmak ağırınıza gitmiyor mu? Ne karşılığında silah bırakacaksınız ki?”
Bu lafları sarf etmiş Hasan Cemal, şimdi de utanmadan, tarih önünde suçlu olmayacaklarını söylüyor.
Necmettin öğretmen katledildiğinde, Hasan Cemal ahfadını aramıştı gözlerim... PKK’nın cinayetleri karşısında kılı kıpırdamayan ama devletin terörle mücadelesini itibarsızlaştırmak için ellerinden gelen her melaneti sergileyen leş aydınları, leş akademisyenleri, leş FETÖ’cüleri, leş siyasetçileri...
Ve Kemal Bey...
Silah bırakma meselesi gündeme geldiğinde PKK düşmanı kesilen, silah bırakma meselesi rafa kaldırıldığında “hendekteki arkadaşlar” edebiyatına sardıran ve bir de gözümüzün içine baka baka, “PKK niye silah bıraksın ki? Onlar IŞİD’e karşı savaşıyor” diye özendirici cümleler kuran Kemal Bey...
Gürsel Erol kadar olamadılar.
Nereden gelirse gelsin; ister PKK’dan, ister DEAŞ’tan, isterse DHKP-C’den; terörün bir “insanlık suçu” olduğunu haykıramadılar.
Hendek ve barikat övücüleri... Kırmızı fularlı kız romantikleri... Murat Belge ve hempaları... Oya Baydar ve hinterlandı... “Demokrasi dışı yollara” aşermiş Ömer Laçiner müdürümüz... Dedikoduyu ve iftirayı siyaset sanatına dönüştürmüş Mehmet Bekaroğlu dostumuz... Genç olsaydı gidip Kobani’de savaşacak Murathan Mungan kardeşimiz...
Gencecik bir öğretmen öldürüldü.
Peşinden yüzlerce sivil vatandaşımız...
Bir şey söylemediler
Söyleyemezler...
Çünkü devrime giden yolda her türlü “şiddet” meşrudur. Çünkü devrimci şiddetin tarihsel meşruiyeti vardır... Dolayısıyla, PKK’nın işlediği cinayetler, cinayet değil, “devrimin şanlı yolunda atılmış adımlar”dır.
Hayır, aslında “barış” istiyorlarmış.
Barışı, bugüne kadar yapılmış bütün “demokratik düzenlemelere” ve “iyileştirmelere” destek vermiş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ben de istiyorum... Bedel ödemiş bir gazeteci olarak istiyorum... “Terör”ün gerekçesi olarak gösterilen hak ihlallerini sonuna kadar eleştirmiş ve Ağır Ceza’da yargılanmış bir gazeteci olarak istiyorum... “Dil yasağı, harf yasağı, Kürtçe yöre isimleri yasağı” gibi saçmalıkların sona ermesini sevinçle karşılamış bir gazeteci olarak istiyorum.
Barış olsun.
Sorunlar çözülsün.
Eksikliklerimiz nelerse, giderilsin.
Dağdakilerle ilgili bir “rehabilitasyon çalışması” başlatılsın.
Bunlar olsun.
Siz de bunların olmasını istiyorsanız şu dört şeyi yapacaksınız:
BİR- Terörü meşrulaştırmayacaksınız.
İKİ- “Devrimci şiddet” saçmalıklarını bırakıp, “şiddeti” sonuç alıcı “siyasal bir enstrüman” olarak görme alışkanlığınızdan vazgeçeceksiniz.
ÜÇ- PKK’nın silah bırakması için kamuoyu baskısı oluşturacaksınız. En azından PKK’yı ahlaken yargılayacaksınız.
DÖRT- PKK’ya silah bıraktırmak yetmez. Hasan Cemal’e de silah bıraktıracaksınız.